31 Aralık 2009 Perşembe

RTÜK : Sevişmek yasak, öldürmek serbest

RTÜK; CNBC-e ve E2 kanallarına uyarı yağdırdı! Eğer uyarılar dikkate alınmazsa 'Nip/Tuck' ve 'Gossip Girl' dizilerine bir ile on iki bölüm yayın yasağı getirilecek.
RTÜK'ün raporunda "Nip/Tuck'ta cinsel ilişki sahnelerinde çiftler çıplak bir halde sevişirken ekrana getirilmektedir" uyarısı yer alıyor. Ayrıca ameliyat sahnelerinin yakın çekimde verildiği uyarısında bulunuluyor. Sabah gazetesinin haberine göre, 'Gossip Girl' için yazılan uyarı raporu da şöyle:

"8 Eylül 2009 tarihinde saat 20.00'de yayınlanan dizide gençlerin sevişme, öpüşme sahneleri senaryonun gerektirmediği kadar abartılı bir şekilde verilmektedir. Ayrıca gençlerin yaşadıkları yasak aşklar ve bu aşklarıyla olan abartılı sevişme sahneleri de açıkça ekrana yansıtılmaktadır..."

12 Aralık 2009 Cumartesi

RTÜK'e çağrı: Ekranlardan silahları da silin

RTÜK’E BAŞVURU KAMPANYASINA SİZ DE KATILIN

Ekranlarda silahlar da silinsin

TV'lerde film ve dizi gösterilirken sigara içilen sahnelerde sigaranın görüntüsü flulaştırıılıyor.

Ancak ekranlardan hepimize yönelen silaha ve şiddete kimse karışmıyor.

Radyo Televizyon Üst Kurulu, yasanın kendisine verdiği görevi yerine getirmiyor.

Aynı sigarada olduğu gibi ekranlardan hepimize doğrultulan silah görüntülerinin de silinmesini istiyoruz.

Hangi ekrana zap yapsak karşımıza silahlar ve vurularak öldürülen insanların görüntüleri çıkıyor.

Silah, sigaradan çok daha tehlikeli ve öldürücü.

Sigarayı ekranlardan silen RTÜK, silahı da ekranlardan silsin.

Şiddet virüsü toplumda gittikçe yayılıyor. Binlerce insanımızı silahların kustuğu ölümle yitirdik. Çocuklar ekranlarda sabahtan akşama kadar silahlarla öldürülen insanları izliyor.
Silah kullanmak ve adam öldürmek adeta gündelik normal bir davranış olarak sunulmaya başlandı.

Bu tehlikeli gidişe son vermek üzere bir kampanya başlatıyoruz. Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından silahların ekranlardan silinmesi kararı alınıncaya kadar kampanyamızı sürdüreceğiz.

Ekranda silah görmek istemiyoruz.
Ekranların, artık şiddeti normalleştiren işlev görmesini istemiyoruz.

RTÜK’ü göreve çağırıyoruz. 3984sayılı Radyo ve Televizyon yayınları hakkındaki kanunda:

MADDE 4 / g) Toplumu şiddet ve teröre sevk eden yayınlara imkân verilmemesi ilkesine, aykırı olmamak;

Şeklinde açık bir direktif olmasına rağmen, erkanlardan sadece silah ve şiddet dolu filmler diziler yer alıyor. Hem bizleri dehşete düşüren hem de gençleri ve çocukları silaha, şiddete, teröre özendiren bu görüntülere son verilmesini istiyoruz.

Tabanca tüfek ve şiddet görüntülerine son!


Sigara, evet zararlı, otuz ya da kırk yıl sonunda içenleri öldürüyor.
Sigaraya karşı önlem alındı.
Peki ekranı her açışımızda karşımızda beliren çeşit çeşit ateşli silahlara karşı neden önlem alınmıyor? Sigara gibi silahlar da ölümcül ama tek fark onların öldürme süresi 1 ila 5 saniye.
Tetiği çek, kurşun karşındakinin kafasında ya da kalbinde ya da karnında.

Artık ekranda silah görmek istemiyoruz. Bu konuda açtığımız imza kampanyasına katılmaya davet ediyoruz.. Tıklayın imzanızı yollayın.

Gül Önet

Füsun Özbilgen

Ekranlar özendiriyor, tabanca satışları patladı

Sadece Makine ve Kimya Endüstrisi Kurum (MKEK) son 7 yılda vatandaşlara yaklaşık 100 bine yakın tabanca sattı, bu satışların toplam tutarı 207 milyon lirayı aştı. Silahların ekranda çok sık gösterilmesi, silahlanmayı özendiriyor.


Kurum, son 7 yılda vatandaşlara yaklaşık 100 bine yakın tabanca sattı, bu satışların toplam tutarı 207 milyon lirayı aştı. MKEK, bu yılın 10 ayında 8 bin 225'i yerli, 2 bin 77'si ithal olmak üzere toplam 10 bin 302 adet tabanca satışı gerçekleştirdi. Bu satışlardan 24 milyon 609 bin lira gelir elde edildi. Kurumda, 2003-2009 (Ekim) tarihleri arasında geçen 7 yıllık sürede toplam 99 bin 109 tabanca satıldı.



Vücutta silah döğmesi özentinin göstergesi



Bunların 77 bin 140'ı yerli, 21 bin 969'unu ithal tabancalar oluşturdu. Kurum, yerli tabancaların satışından 117 milyon 245 bin lira, ithal tabancaların satışından 89 milyon 961 bin lira gelir elde etti. MKEK'de 10 yerli, 15 yabancı olmak üzere toplam 25 şirketin çeşitli model ve tiplerde tabancaları satılıyor.



Yabancı firmaları, Beretta, Bernardelli, Browning, Glock, CZ Stojırna, CZ Zbrojovka, Heckler&Koch, HS 2000, Jerıcho, Sıg Sauer, Smıth&Wesson, Steyr, Tanfoglıo, Walther ve ZVI-Kevın; yerli firmaları MKE, Akdal, Yurt Savunma, Arsan, Asilsan, Girsan, Küssan, Sarsılmaz, Stoeger ve Tisaş oluşturuyor.



Nakit veya kredi kartı ile satışı yapılan tabancaların yerli üretim olanlarının fiyatları ithal modellere oranla daha düşük. Kurumda satılan tabancaların fiyatları ise 650 liradan başlıyor 10 bin liraya kadar çıkıyor. Yerli tabancalar 650-3 bin lira, ithal tabancalar bin 500-10 bin lira arasında satılıyor. Yetkililer, tabanca satın almak için mülki idare amirinden alınan ''Silah Satın Alma Yetki Belgesi'' ve nüfus cüzdanı ile kurumlarına başvuruda bulunulmasının yeterli olduğunu belirtiyor.

Şiddet virüsünü yok edecek aşı da yok


Batılı bilim adamlarının bir kısmı, şiddetin bir virüs eğilimi gösterdiğini öne sürüyorlar. Öyle ki, daha da ileri gidip, şiddetin yaygınlaşmasının o dönem verem, bu dönem de domuz gribinden farklı olmadığını söylüyorlar.Bu durumda domuz gribi salgını karşısında paralize olmuş Türkiye’nin şiddet karşısında çok daha çaresiz kaldığını görüyoruz.Domuz gribi için, Başbakanı karşısına almış olan Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın nafile çabalarına rağmen, hiç olmazsa bir aşı söz konusu.


Şiddet virüsünü yok edecek bir aşı da yok.Hayvanlar üzerinde yapılan deneylerde, şiddetin canlının doğasında olduğu kanıtlandı. Ancak bu kanıtlamanın laboratuvar ortamında yapıldığını hatırlatan virüsçü bilim adamları bu görüşü eleştiriyor ve tek başına olmadığını, çevresel ve fiziksel faktörlerin de çok büyük etken olduğunu belirtiyorlar.


Şiddetin giderek arttığı toplumlara bakıldığında, şiddetin bir virüs eğilimi gösterdiğini savunan bilim adamlarının haklı olduğu insanı ürkütüyor.Irak buna en ciddi ve yakın örnek.Türkiye de aday ülkeler arasında.Sosyologlar, şiddetin kaynağında yoksulluğun, çaresizliğin ve gelecekten umudu kesmenin yer aldığını hatta bunların en büyük artırıcı neden olduğunu söylüyorlar, ama şiddetin bir virüs gibi yayılmasında “şerhlerini” saklı tutuyorlar. Ama şiddetin toplumsal bir virüs olarak yayıldığını savunan bilim adamları da, “madem böyle, o halde binlerce yıldır süregelen aile içi şiddeti yoksulluk, çaresizlik, gelecekten umudu kesme argümanları ile açıklamak ne derece mümkün” diye soruyorlar.


Diğer yandan da, ekonomik rahatlıkları yerinde olmasına, gelecek gibi kaygıları olmamasına rağmen şiddetin yine de bu çevrelerde de artmasını açıklamanın imkansızlığına dikkat çekiyorlar. Hatta, ekonomik durumları yerinde olan kitleleri, tarih boyunca en büyük şiddete baş vurduğunu bile öne sürüyorlar.


Medyanın bu olayda çok büyük rolü olduğunu belirten David Phillips gibi bilim adamları da, şiddetin artışında bunun “vitrinleştirilmesinin” rol oynadığını savunuyor. Hatta David Phillips, yayınlarıyla bunu bilimsel olarak kanıtlamış durumda.Şiddetin, bir anlamda “medyatik” olması, bu tür haberlerin cazibe odağı olması da şiddeti artıran önemli etkenlerden.Yine sosyologlar, medyatik kişilerin, sözgelimi Marilyn Monroe, The Doors’un efsanevi solisti Jim Morrison, Elvis Presley, Nirvana’nın intiharlarının ardından, intihar vakalarının arttığına dikkat çekiyorlar.Bu, bireyin kendine uyguladığı bir şiddet olarak ön plana çıkıyor.Ancak, bu büyük bir rahatlıkla “dışa” dönük hale gelebiliyor. Asıl tehlike de bu.


Yine araştırmacı David Phillips, spor diye kabul edemediği boks maçlarından sonra, şiddetin arttığını iddia ediyor. Ona göre Muhammed Ali'nin 1975 yılında yaptığı iki karşılaşmadan sonra, ölüm olaylarında müthiş bir artış olmuş. Yine Manila’daki bir karşılaşmanın ardından 108 kişi şiddet sonucu öldürülmüş. Phillips, bunun normalin 26 kat fazlası olduğuna dikkat çekiyor (Bilim Teknik Dergisi, Temmuz 1987, s. 38-39, 47).


Münevver Karabulut cinayetinden sonra, failin belli olması ve yakalanmış olmasına rağmen, benzer cinayetlerde artışın olması, bu savı doğrular nitelikte.Sonuçta, şiddet şiddeti doğuran bir virüs etkisi de yapıyor. Bunu reddetmek olanaksız.Şiddet, insanın doğasında var olan korumacılık güdüsü gibi reddedilemeyecek biçimde olan bir dürtü.Bu, bireysel düzeyde aile içi veya yakın çevrede ortaya çıkıyor ve engellenemiyor. Medya bunda önemli rol oynuyor elbette.Bunun daha tehlikeli olan boyutu ise, toplumsal bir misyon olarak üstlenilmesi. O zaman şiddet, Nazi Almanyası’nda olduğu gibi, kitlesel öldürmelere dönüşebiliyor. Bu, Stalin’in söylediği gibi, “bir kişiyi öldürdüğünüzde cinayet, kitleleri yok ettiğinizde ise savaş” diye çağrılıyor.Savaş, burada tüm şiddetin üzerini örtüyor ve şiddeti uygulayanı en azından kendi içinde veya bağlı bulunduğu grup içinde haklı konuma getiriyor.


O yüzden, Serap Eser’i yakarak öldüreni bir kenara bırakıyorum, Madımak Oteli’ni gözünü kırpmadan ateşe verenler de, Reşadiye’de 10 askeri pusuya düşürenler de aynı “fabrikanın” ürünü. Onlar kendilerini “şiddet” uygulayan olarak görmedikleri sürece, şiddete maruz olanlar dışında bunun bedelini ödeyecek kimse kalmıyor ortada.Sonuçta, şiddet zaten insanın içinde varolan bir hayvansal dürtü olduğuna göre, bu dürtü kitlesel imhalara kadar vardırılabilir ve yönlendirilebilir.Nitekim, bugün uygulanan şiddetin temelinde de bu virüs yatıyor.Bu, aşısı olmayan virüs öylesine büyük bir tehlike içeriyor ki, varlığını unutturmaya, gözden kaçırmaya kadar vardırabiliyor işi.


Nitekim, domuz gribinde tek tek ölümleri sayan, sağlık bakanlığı, bazı medya kuruluşları şiddet sonucu ölenlerde böyle bir “sayım” işine girmiyorlar.Trafik canavarı diye yarattıkları hayali bir canavarın pençesine düşenleri tek tek sayıp, ardından toplu rakamlar verirken, teröre bağlı şiddeti görmezden gelebiliyorlar.Korkutmak istemediklerinden mi, panik yaratmak istemediklerinden mi?Tabii ki değil. Yokmuş gibi görmek işlerine geliyor da ondan.Bu nasıl bir “işe yaramadır” diye sorulacak olunursa, dikkatin bu yöne çekilmesi halinde toplumsal bir “uyanışın” hayata geçmesinden çekinmelerindendir.


Terör sözcüğünün böylesine uluorta kullanılması sonucu, kimliğini de kaybetmesiyle, ortaya çıkan “bireysel” şiddet daha vahim gösterilmeye başlandı.Stalin’in sözü gibi, Münevver cinayete kurban giderken tüm gündemi kaplıyor, ama teröre bağlı öldürülen kişilerin “ağıtları” gömülünceye kadar sürüyor. Sonra bitiyor.Terör, şiddetin dışında tutuluyor, bilerek ve bilmeyerek.Çünkü, tedirgin ve ürkek toplumları yönetmek çok daha kolaydır, çünkü yönetime karşı şikayetleri olsa bile, başkalarına olan güveni sarsıldığından, birleşip de karşı koymak, yani başka bir deyişle örgütlenmek gibi bir yola asla başvuramazlar. Güven sarsılmıştır, her an her köşede şiddet kol gezmektedir, sevgi bastırılmıştır vb…


En yakın dostuna, akrabasına ve hatta zaman zaman kendisine bile güven duymayan ürkek bireylerden oluşan bir toplum yaratılmıştır. Bütün bunlar, insanın doğasındaki şiddet duygularını harekete geçirmeye yeter. Aile içinde şiddet uygulayan kişiler, bunu sokağa taşırmak eğilimindedir zaten ve fırsatını buldukça da yerine getirecektir. Potansiyel şiddet unsurları, kültürsüzlükten de kaynaklanan bir cesaretle, evinden çıkıp sokaklarda dolaşmaya başlamıştır.DTP’nin kapatılması halinde, bir galon şiddet virüsü şehir suyuna boşaltılacaktır.Bu, domuz gribinden de tehlikeli bir virüstür. Üstelik aşısı da yok.Aman dikkat...

A.Mümtaz İdil Odatv.com